COVID-19 ve Eğitim Anlayışımız

Hubei-Wuhan’da başlayan ve son derece hızlı bir şekilde tüm dünya’ya yayılan bir virüs (SARS-COV-2) ve onun sebep olduğu bir hastalık (COVID-19) ile insanlığın sınavı devam ediyor. Ülkemizde de 16 Mart 2020 tarihi itibari ile örgün eğitime ara verilmesi sonucunda uzaktan (remote / distance) eğitim (education / learning) süreci başlatılmak zorunda kalındı.

Türkiye’de özellikle iki bakanlık pandemi sürecinde büyük başarı sağladı. Sağlık Bakanlığı’nın başarısı bugün vaka sayılarından anlaşılabiliyor. Türkiye’de tıp eğitimine verilen önem, tıp sektörünün toplum gözündeki değeri vb. bugün meyvelerini verir hale geldi. Burada ülke olarak tüm kurumlarımız ve imkanlarımız ile salgın sürecinde verilen mücadele tüm dünya tarafından takdir görüyor.

Sağlık Bakanlığı’ndan sonra bu sürecin bir diğer kazananı ise Milli Eğitim Bakanlığı oldu. On yıllar önce biri bakanlığa böyle bir salgın gelecek bunun için hazırlanın dese hangi hazırlıklar yapılacaksa onlar zaten yapılmıştı. Yıllar önce kurulan EBA (Eğitim Bilişim Ağı – ilk hali egitim.gov.tr) ve SEBİT A.Ş. tarafından EBA‘ya bağışlanan modüller-içerikler sanki bugün için adım adım tasarlanmıştı. Bugün EBA’nın canlı ders, ders tasarımı, öğrenme nesneleri, vb. tüm know-how’ını zamanında EBA’ya bağışlayan SEBİT’e de teşekkür etmek gerek. Dünya’da eğitim sektöründe pandemi gibi durumlara en hazır sistem Milli Eğitim Bakanlığı’nda bulunuyor. ABD’ye “Adaptive Curriculum” adıyla ihraç edilen sistemin çok daha iyisi EBA içerisinde yer alıyor.

Burada bakanlığın yaşadığı sıkıntı canlı ders modüllerini tüm öğrencilere şu an için açamaması. Bu da bakanlıktan çok ülkenin problemi. Yıllardır Türkiye’nin internet altyapısının diğer gelişmiş ülkelere oranla zayıf olduğunu biliriz. Bugün bu sorunun çözümü milli bir politika ile milli bir yatırım ile olabilir ancak. O sorunu da çözdükten sonra sistemin tüm yönleri ile kullanımı genele yayılabilir. Ardından ise dezavantajlı grupların tam erişimini sağlamak gelir. Bu da Türkiye için çözülemeyecek bir sorun değildir. Teknik sorunları çözmek her zaman için daha kolaydır. Adaptif sorunları çözmek ise çok faktörlü değişkenlere sahip bir süreci çalıştırmayı gerektirir. Avantajımız bu süreçte yaşanan sorunların teknik sorunlar olmasıdır.

COVID-19 sürecinde Türkiye’de uzaktan eğitim (uzaktan öğretim veya uzaktan öğrenme diyenler de var bu kavram karmaşısını yazının devamında açıklayacağım) ile ilgili yapılan yayınları incelediğimde maalesef yazarların çoğunun Türkiye’nin kapasitesinden ve deneyiminden habersiz olduklarını ve kendilerini komik durumlara düşürdüklerini görüyoruz. Bunu da anlayabiliyorum aslında, 16 Mart 2020 tarihi bu yazarlar için bir dönüm noktası oldu. Yıllardır küçümsedikleri, inanmadıkları, öğrenciler kullanmaz dedikleri sistemler birden bire kullanılmak zorunda kalındı ve pek çok eğitimci yazar (!) bu değişime adapte olma çabasına girdi. Lakin yüzeysel bilgi ile bilginin derinleşmesi arasındaki farkı burada da görüyoruz. Yüzeysel bilgi ile hareket eden kitle EBA’nın sadece ders anlatım videolarından ibaret olduğunu zannettiği için yayınlarında da içerik geliştirilmesinden ve animasyonlar hazırlanmasının faydasından bahsetmeye başladılar. Halbuki EBA için Türkiye genelinde e-içerik geliştirme eğitimlerinin yapılması, belli illerde e-içerik geliştirme stüdyoları kurulması, eğitici eğitimi alan uzman öğretmenlerin buralarda e-içerik geliştirmeye başlaması sürecinin üzerinden 5 yıl geçmişti 🙂 EBA TV üzerinden ders anlatan öğretmenlerin gönüllü olmalarından mütevellit herkesin gönüllü olduğunu zannedenlerin bakanlığın elindeki “Öğrenme Senaryosu Hazırlama, Öğrenme Nesnesi Geliştirme/Üretme” deneyiminden bihaber olmasını anlamakla birlikte bilmedikleri konular üzerine ahkam kesmelerini anlamıyorum.

“Uzaktan Eğitim” ile “Yüz Yüze Eğitim”in birbirlerinin alternatifi olarak gösterilmeye çalışılmasının altında da yukarıda izah etmeye çalıştığım “yüzeysel” yaşayanların yanılgıları ve korkuları var. Yüz Yüze Eğitim’in ana aracı “Okul“dur. Okul, eğitim-öğretim-öğrenme sürecinde bir araçtır. Bu aracın avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Lakin ne avantajları ne de dezavantajları “Okul”u gereksizleştiremeceği gibi kutsallaştıramaz da. Bugün adına “Uzaktan Eğitim” dediğimiz süreçte de çeşitli araçlar vardır. Bu araçların ortaya çıkış süreçleri de geleneksel anlamda “Okul”un dezavantajlarını gidermek üzerine kuruludur.

Okul’un Fransızca “Ekol” kelimesinden türetildiği sıklıkla anlatılır. Lakin bu kökenden daha önemli bir ayrım “Educare” ve “Educere” köklerinin latince’de ki ayrımıdır. Eğitim dediğimiz kavramın yaygın olarak (Batı kültüründe) “Educare” kökünden türetildiğini görüyoruz. “Educere” önemsenmemiş, öne çıkarılmamıştır. Geleneksel batı eğitim anlayışında “Educare” vardır. Bireyi özel bir alanda talim ettirerek beceri kazandırmak anlamı olan “Educare” kökü bugün eleştirdiğimiz eğitim anlayışının oluşmasında ana etmendir. Aslen mesleki eğitimin karşılığı olabilecek “Educare” sanayii devriminin de etkisiyle tamamen “Eğitim” kavramının karşılığı haline gelmiştir. Bu süreç “Educere”nin ötelenmesine ve unutulmasına yol açmıştır. “Educere” kişinin kendini ve dünyayı keşfetmesini, bilgiyi anlamlandırmasını, bilgiyi derinleştirmesini ve yorumlamasını; doğal olarak da “Müfredat” dediğimiz ferd (birey)’in yetkinliğini ihtiyaç duyduğu öğrenmelere ulaşmasını anlatır. Öğrenme (Learning) ise bireyin her iki kökte de (Educare + Educere) bireysel yolculuk sürecidir. Ve her bireyin yolculuğu kendine özgüdür. O yüzdendir ki; her kişinin öğrenme süreci farklı ilerler. Farklı şekillerde öğrenir, farklı hızlarda ilerler, farklı ortamlarda farklı öğrenme çeviklikleri gösteririz. “Educare” bizde ki “Talim” e daha yakındır. Bir açıdan “Öğretim” kelimesine verdiğimiz anlam ile “Educare” daha yakın bir benzeşim içerisindedir. “Educere” ise bizde ki “Terbiye”ye daha yakındır. Bu açıdan bakarsan “Eğitim” kelimesine verdiğimiz anlam ile de “Educere” benzeşir. Son yıllarda popülist bir şekilde kullandığımız “Değerler / Values” aslında “Educere”nin özlerinden biridir. Benim daha önce de eleştirdiğim durum “Educere / Eğitim”in özünü oluşturan özellikleri kendisinden bağımsız olarak “Değerler Eğitimi” adı altında ele almanın “Educere / Eğitim”in içini boşaltmaktan başka bir işlevi olmaması durumudur. O yüzden “Educare” ve “Educere” arasındaki farkları ve anlamları bilmek, anlamlandırmak ve tartışmak önemlidir.

Salt olarak “Educare” yaklaşımından oluşturulmuş ve tasarlanmış bir “Okul” bu çağda var olabilir mi? Ortalama dünyanın son bulduğu bir dönemde tek düze “Educare / Öğretim” den oluşan bir “Okul”un varlığını sürdürmesi mümkün değildir. “Okul” teorisinden ve bu teorinin güncellenmesinden bahsediyorsak eğer, çıkış yolumuz “Educere” de mevcuttur. “Educare” için “Okul”a ihtiyaç kalmamıştır. Gelişen teknoloji ile birlikte geliştiriken uzaktan eğitim araçları “Okul”un “Educare” bağlamında sunduğu tüm hizmetleri sunabilmeye başlamışlardır. Sunulamayan hizmetlere baktığımızda da “Mesleki Okullar” karşımıza çıkarak özelleşme başlamıştır. Zorunlu ve temel eğitim bağlamında “Educare” ve “Educere” birlikte ele alındığında bir “Okul”dan bahsetmemiz mümkün olabilmektedir. “Yüz Yüze” ile “Uzaktan” süreçler birbirlerinin alternatifi olarak algılanmamalıdır. Bu süreçler bireyi “Educare / Talim / Öğretim” ve “Educere / Terbiye / Eğitim” sürecinde “Learning / Öğrenme” bireysel yolculuğunda desteklemek için birlikte kullanılacak araçlardır. Siz bu yolculuğu ister örgün ister uzaktan ister her ikisini birden kullanarak gerçekleştirin anlamlar değişmeyecektir.

“Educare” ve “Educere” den yola çıkarak “Uzaktan Eğitim mi? Uzaktan Öğretim mi? Uzaktan Öğrenme mi?” tartışması da anlamsızdır. Hepsidir. Uzaktan da olsa yüz yüze de olsa eğitim, öğretim ve öğrenme bütünsel bir süreçtir. Ancak bizim geleneğimiz ve eğitim felsefemize baktığımızda illa ki bir isim vermek zorunda isek bizim felsefemize ve günümüzün ihtiyaçlarına en uygunu “Educere”nin anlamına en yakın olarak ele aldığımız “Eğitim” kavramını kullanmaktır. “Uzaktan Eğitim” kavramını kullanmakta bir yanılsama veya yanlışlık yoktur.

Yüz yüze eğitimin var oluş nedeni “dokunsal” varlıklar olmamızdır. İnsan sosyal bir varlık olarak temas etmek ister. “Learning / Öğrenme” sürecinde de temas bireylerin pek çoğu için olmazsa olmazdır. Dokunarak, yaparak ve yaşayarak öğrendiklerimizin yoğunluğu gördüklerimize ve dinlediklerimize göre çok daha fazladır.

Eğer bir gün teknoloji; yüz yüze yaşadığımız deneyimleri, duyguları, sosyal etkileşimleri, hazları, vb. uzaktan da tam olarak elde edebilmemize olanak sağlarsa o gün mekansal olarak “Okul” gerekli mi değil mi tartışmasını yapabiliriz. Ancak bugün için ülkemize bakarsak böyle bir tartışma bugünün ve muhtemelen bugünün çocuklarının tartışması değildir. Okul, teknoloji, internet, öğretmen, kitap, müfredat, vb. hepsi birer araç ise 21. Yüzyılda biz “Eğitim, Öğretim ve Öğrenme” süreçlerini nasıl yapılandırmalıyız? Bu araçların her birinin eksiklerini diğer araçlarla destekleyerek bireyin öğrenme yolculuğuna destek olmak yeterli değil mi? Bence yeterli ve önemli. O zaman bir “Okul” ne yapmalı? sorusuna gelmeliyiz.

İster yüz yüze ister uzaktan olsun bir okulun temel olarak yapması gerekenler öz‘de aynıdır. Öğrencilerinin bireysel farklılıklarını dikkate alarak, onların bu yolculuğuna en iyi şartları, imkanları ve ortamları sağlamak ana görevimizdir. Yani bir öğrenme ekosistemi oluşturmak gerekir. Bir okul kendine şu soruları sormalıdır; Yüz yüze eğitimde yapılan dersleri uzaktan eğitimde yapabiliyor muyuz? Yaptığımız dersler öğrencilerin ilgi, yetenek ve ihtiyaçları için özel olarak tasarlandı mı? Derslerde öğrencilerin öğrenme düzeylerini tespit edebiliyor muyuz? Öğrenme eksiği olan veya erken öğrenmeye ulaşan öğrencilere bireysel destekler / programlar / öğrenme imkanları sağlayabiliyor muyuz? Öğrencileri öğrenmeye odaklayabiliyor öğrenme için motive edebiliyor muyuz? Öğretmenlerimiz öğrenciler için ders tasarımlarını yapabiliyorlar mı? Öğrencileri merak ettiklerini araştırmaya, proje hazırlamaya, üretmeye sevk edebiliyor muyuz? vb. Bunları yapan bir okul yüz yüze eğitim de de uzaktan eğitimde de başarılı olacaktır. Daha pek çok detay var ama iyi bir başlangıç için bu soruların cevaplarını “EVET” olarak vermek yeterli gelecektir.

Öğretmen yeterlikleri veya mesleki gelişim imkanları da yine “öz“de olmalıdır. Salt uzaktan eğitim için bir mesleki gelişim planı yerine “Öğretmenlik Mesleği Yeterlikleri” üzerine mesleki gelişim planları okulların her zaman için yürütmesi gereken bir süreçtir. İyi bir öğretmen her zaman öğrenir. Yeter ki ihtiyaç hissetsin. İki tane web aracını öğretmek için harcanacak zamanı ders tasarımı üzerine yapmak daha faydalı olacaktır. Ders tasarımı yapmayı iyi bilen ve ihtiyaç hisseden bir öğretmen yaşı ne olursa olsun teknolojiyi kullanmayı da öğrenecektir. Önce “ÖZ” bu unutulmamalı.

Uzaktan ve yüz yüze eğitim sürecinde farklılaşmak isteyen her okul için ITEC sayfasını incelemek ve araştırmak büyük fayda sağlayacaktır.Eğitimde Yeni Yaklaşımlar videosu belki işinize yarar.TEDxkonuşması veya İnovasyon Odaklı Okul videosu da faydalı olabilir. UNESCO Uzaktan Eğitim için web araçları önermişti. Onlara da BURADAN ulaşabilirsiniz.

Related posts

Penny Dreadful ve La Llorona

Terbiye Yolu: Amasyalı Hüseyinoğlu Ali

Bir Öğretmen Portresi: Sakallı Celal

Çerezler (cookie), bu web sitesini ve hizmetlerimizi daha etkin bir şekilde sunmamızı sağlamaktadır. Web sitemizi ziyaret ederek bu politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Oku