– A: Bir öğrenci ortalama 6 yıl boyunca, her yıl yılda 32 hafta, günde 100 test çözerse ne olur? – B: Şıklar ne?”
Çocuklarımız ortalama 6 yıl boyunca sınav kaygısı ile yüzyüze kalarak “test tekniği” çalışmaları yapıyorlar. Bu teknik o kadar önemliki bol bol test çözmek gerekiyor. Hatta o kadar önemliki neredeyse tüm vaktiniz test çözmekle geçiyor. Yaprak olanı var, dallı budaklı 500 sayfa olanı var, online olanı dahi var… Okulda çözüleni var, dershanede çözüleni var, evde çözüleni var… Sistemin başarılı(!) bulduğu örnek öğrenci(!) etiketli çocuklarımızın bu testlere ayrı bir düşkünlüğü var. Normaldir, biraz gayretli biraz hırslı her çocuk testlere sarılıyor. Ne de olsa eğitim aldığı her kurumda, evde, sokakta, mahallede bu testlerin sorulacağı sınavlarda alacakları yüksek puanların ne denli önemli olduğundan bahsediliyor. Test bir araç mıdır yoksa amaç mıdır tartışmasını anlamsız bırakacak şekilde oluşan toplum algısında bu çoktan seçmeli testler artık hayatımızın bir vazgeçilmezi, olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Yılda ortalama 22 bin çoktan seçmeli test çözen çocuklarımız, tahmini olarak 6 yıl içerisinde 132 bin kez çoktan seçmeli sorularla haşır neşir oluyorlar. Her soruya 2 dakika vakit ayırdıklarını varsayarsak, 264000 dakika yani 4400 saat çoktan seçmeli sorulara odaklanmış durumdalar.(İyimser rakamları kullanıyorum) 4400 saat boyunca 4 veya 5 adet şıktan oluşan sorular, soruların okunmasının ardından beynimizin direkt olarak şıklara yönelerek her bir şıkka yoğunlaşması ve ölçülmek istenen bilginin hafızadan çağrılmaya çalışılması işlemi… Bunları yaşayan ve alışan beynin bundan sonra her gördüğü soruda “şık” araması… Şıklar olmadan düşünemeyen, yorumlayamayan, analiz edemeyen, üretemeyen bir nesil…
Zararlı alışkanlıkların hepsinde organizma bağımlılıkların yanında zihnen oluşan bağımlılıkta söz konusudur. Çoktan seçmeli testlerin bir neslin hayatından ortalama 4400 saati çaldığı bir zamanda bu kalıpların bağımlılık yaptığı ve düşünme sistematiğimizi etkilediği yadsınamaz. Çocukluk ve ergenlik dönemlerimizde yaşadığımız her olay bizi biz yapan özellikleri kökten etkilerken bu dönemlerde yaşadığımız 132 bin adet çoktan seçmeli kalıp bizi ve biz yapan özelliklerimizi etkilemeyecek mi? Mesele öğrenme, öğrenilenin ölçülmesi v.s. değil, bir toplumun geleceği olan çocukların 132 bin kere belli bir kalıp ve sıra ile yönergeli düşünmek zorunda kaldığı 4400 saattir.
Bugün devlet veya özel okullarda, kurslarda, etüt merkezlerinde nerede görev yaparsa yapsın her ortaokul ve lise öğretmeni(ilkokul öğretmenlerini katmaya vicdanım elvermedi) kendi öğrencilerinden sorduğu soruya karşılık olarak “şıklar ne” yanıtını alıyorsa bunun anlamı sorulan sorunun cevabının bilinmemesi değil çocuklarımızın beyninin düşünme sistematiğinin değiş(tiril)miş olmasıdır. Çoktan seçmeli testlerin araç olarak kullanımdan çıkarılarak amaç haline geldiği eğitim sistemi değişmek ve dönüşmek zorundadır. Bir üst eğitim kurumuna geçişte arz-talep dengesi bakımından illaki bir eleme veya sıralama sistemi yapılacaksa bunun yöntemi 4400 saat boyunca muhatap olunan çoktan seçmeli kalıplar ile olmamalıdır. Adalet öğrenme ile sağlanır, öğrenme ise hayata duyulan merak ve motivasyonla…
Hayatımızdan çalınan 264 bin dakikamızı inovasyona, sorgulamaya, okumaya, düşünmeye kaydırdığımız anda 2023’ler 2071’ler bir anlam ifade etmeye başlayacaktır. Politik tartışmaları, eksen kaydırmalarını, çıkar muhasebelerini, yılanın dokunup dokunmadığını, şucu bucu olup olmamayı, v.b. herşeyi bir kenara bırakıp vicdanınızı dinleyin; çocuklarımızın 264 bin dakika boyunca robotlaştırılması, beyin aktivitelerinin ve düşünme sistematiklerinin sınırlanmasına ne kadar seyirci kalınabilir? Bu sistemin her noktasında değişim ve dönüşüm şarttır. Çocuklarımızın hayatında beyin erozyonuna neden olan 264 bin dakikayı engelleyecek her adım bu millete en büyük hizmettir.
Çocuklarımızın edindikleri bilgileri kullanamadıklarından, nasıl kullanacaklarını bilmediklerinden, devlet okullarının uygulama konusunda geri kaldığından yakınan yüzlerce dershaneyi de; çocuklarımıza bilgilerini hayata aktarabilecekleri, gerçek hayat problemlerini çözebilecekleri, üst düzey zihinsel becerilere hitap eden “İnovasyonhane” dönüşümünü düşünmeye davet ediyorum. Bazı medya organlarında “36 yeni sınav” başlığı ile toplum algısına yön verenlere ise “36 yeni İnovasyon Atölyesi” gibi bir başlık önerimiz hazırdır.