Anasayfa Genel Daha Fazlası Olmak

Daha Fazlası Olmak

tarafından tedxtr

4 Haziran 2016 tarihinde TEDxSEVAmericanCollege de yaptığım konuşmanın hikayesini yazmadan olmazdı. Yazmak lazım iki gözüm, Ümit Yaşar’dan alıntılarcasına yazmak lazım…

Şimdi hep birlikte sokratik bir yolculuğa çıkacağız, 12 dakikaya sığması pek mümkün olmayan ama sığmak zorunda olan bir yolculuk bu. Aracımızın hareket saati geldiğine göre düşelim yollara…

Tolkien’in henüz üniversite yıllarında yaratmaya başladığı ve yaşamını adadığı Orta Dünya’da Yüzüklerin Efendisi serisinde tanımladığı bir 4. Çağ bulunuyor. Beyaz perdeye aktarılan bölümlerden sonra yani Sauron’un yenilmesi ve yüzüğün yok edilmesi ile başlayan bir çağ.

Orta Dünya halklarının özgürce yaşadığı ve üretmeye başladıkları yani büyük bir değişimin yaşandığı bir 4. Çağ portresi. Orta Dünya gerçekliğinden kendi gerçekliğimize döndüğümüzde de Endüstri 4.0 ile büyük bir değişim yaşanmaya başlıyor. Mekanize ve iyonize bir üretim anlayışından, quant-algoritmik bir dünya’ya geçiş yapıyoruz. Bu geçişin temel yapı taşını ise İnovasyon kültürü oluşturuyor. Teknik ve salt ürün inovasyonuna dayalı endüstriyel bir inovasyon kültüründen bahsetmiyorum. Hayata bakışınızın, İstanbul’un silüetine baktığınızda hangi mesajı aldığınızın kültürel yapısını oluşturacak bir inovasyondan bahsediyorum. İnovasyon odaklı bir yaşam, inovasyon odaklı bir sistem kurmak, hayata bağlandığımız köprülerin harcını inovasyon ile yoğurmak zorunda olduğumuz bir çağ kısacası…

Köprüler kuruyoruz yaşama bağlanmak için… Beton, demir veya sofistike düşünceler ile oluşturuyoruz yapı taşlarını. Toplumları, kültürleri, kıtaları, insanları birbirlerine bağlıyoruz. Connectivism şart yani. Bağlanıyoruz birbirimize el ele kol kola geçiyoruz köprülerimizden. Kimi zaman da yıkıyoruz onları, bazen kendimiz bazen ise el ele kol kola olduklarımız yerle bir ediyor her şeyi. Her yıkılıştan sonra doğrulmak yeniden inşa etmek ve tekrar geçmek zorundayız köprülerimizden. Geleceği tasarlamak zorundayız yani…

Çocukluğumuzda yayın saatinde sokakların bomboş kaldığı bir diziydi Kara Şimşek. Defterlerimize çizdiğimiz araba modelleri her nedense hep ona benzerdi. Oyunlarımız, kahramanlarımız ondan esinlenirdi. 30 yıl öncesinden, geleceği tasarlamamıza etkisini göz ardı edemeyiz. İnovasyon da böyledir, ilham verir, etkiler, yaşamı değiştirir işte. İnovasyon için ön şartımız geleceği sorgulayan ve tasarlayan bir birey olmaktan geçer. Ve sarılmaktan…

Yılbaşı akşamlarında hep birlikte televizyon karşına geçer Zeki Müren’i beklerdik milyonlarca insan. Çikolata renkli miydi yoksa kadife sesli miydi çok hatırlamıyorum. Ancak asaletin, zerafetin ve yaşama tutku ile sarılmanın net ifadesiydi kendisi. Geleceği tasarlamak yetmez, hayata sarılmak gerekir her an. Asilce, zarif ve tutku ile sarılmak… İşine, yaşama, hayallerine sarılmak yani… Muhtacız sarılmaya ve dokunmaya…

Barış Manço dendiğinde her zaman bu görüntü canlanıyor aklımda. Japonya konserinde tüm salonu ve bürokratları doğal durumlarının aksine farklılığa iterek ayağa kaldırması unutulmazdı. İnsanlara dokunmak, yüreklerine dokunmak bu kadar etkili işte. Barış Manço’nun yeteneğiydi bu. Kitleleri etkilemek, onlara dokunmak, fark yaratmak… Duygusal zekanın tanımını yapıyor sanki… Kara demişler ama bembeyaz bir sevda masalı gördüğümüz… Bambaşka bir kültürde bambaşka bir ülkeye kurulan gönül köprüsünden geçmek… Gönüllere girmek ve gönlünü açmak her şeye, herkese. Yunus misali, Mevlana misali bir yaklaşım yani. Gerçek aşktan bahsediyorum, yaşamın özüne dokunmak ve aşık olmak…

Marina Anissina ve Gwendal Peizerat. Her izlediğinizde aynı zevki aldığınız müthiş bir dans. Marina’nın daha önceden birlikte kaydığı buz dansçısı tarafından terk edilmesi üzerine bir araya gelen ve «iyiki de öyle olmuş» dedirten çift. Buz dansında birbirlerine bu kadar yakışan, birbirlerini bu kadar ileriye taşıyan bir çift daha hatırlamıyorum. Her hareketlerinde bir özgünlük, her figürlerinde bir aşk, her bakışlarında mutluluk görüyorsunuz. Şu an izlemekte olduğumuz «Suzanna» performansında peki tek faktör uyumları, tutkuları ve figürlerinin özgünlüğü müydü? Hayır. Suzanna parçası da orijinal halinden daha farklı bir düzenleme ile yenilenmiş ve gösteriye eklenmişti. Müzik ve performansın harika uyumuna, ritmin gücüne tanıklık ediyorsunuz. Teknoloji ve Tasarım kavramları ile Marina ve Gwendal’ın uyumları o kadar örtüşüyor ki… Teknolojiyi ve Tasarımı birbirleriyle uyum içerisinde, tutkulu ve özgün bir biçimde yaşattığınızda ortaya inovasyonu çıkarıyorsunuz… İşine aşık olmak, fark yaratmaya başlamanın ön koşulu olarak karşımıza çıkıyor… Aşık olduğunuzda hayalleriniz olur, aşık olduğunuzda yaratıcılığınız artar. Leyla ile Mecnun’dan veya Ferhat ile Şirin’den bahsetmiyorum; Aziz Sancar’dan bahsediyorum. Mekanik dünya’dan duygusal zeka dolu bilişsel esnekliğin hakim olacağı tutkulu bir dünyaya gidiyoruz. Peki bu dünyada fark yaratmaya hazır mıyız?

Yolculuğumuza buz üstünde devam ediyoruz. Philippe Candeloro. Futboldan buz patenine geçmesi şaşırtıcıdır. Olimpiyatlarda altın madalya alamamış olmasına ve teknik olarak Yagudin ile Pluschenko dan geri kalmasına rağmen en dikkat çekici sporcudur. Buz üstünde sadece kayılır algısına inat daha fazlasını yapması onu özel kılmaktadır. Kendine özgü figürleri, ismi ile anılan spinleri, buz üstünde görmeyi beklemediğiniz hareketleri ile her performansı fark yaratmaktadır. Buz pateninin klasik, alışıla gelmiş zorunlu hareketlerinin dışında yaratıcılık kokan performansı ve seyircileri bunlarla coşturması çok önemli. İnsanlar beklenmedik çözümleri, farklı çalışmaları görmekten büyük bir zevk alırlar. İnovasyon iklimi için beklenmedik olanları yapmak beklendikleri yapmaktan çok daha değerli ve özeldir.

Buz üstünden yeşil sahalara doğru yol alıyoruz. Higuita. Bir toplumda inovasyon iklimine zemin hazırlayabilmek için daha fazlası olmak gerekir. Sıradanlığı kırıp stratejik bir aykırılık geliştirmek gerekir. Bir kaleciden daha fazlası olmak, bir sporcudan daha fazlası olmak, bir takımdan daha fazlası olmak… Karmaşık problemleri yaratıcı bir şekilde çözebilmek için daha fazlası olmaya çalışmak zorundayız. Bir öğrenciden, bir öğretmenden, bir idareciden, bir yöneticiden, bir liderden daha fazlası olmak. Hayatın keskin kavislerinde karşımıza çıkan zorlukları çalımlamak gerekir bazen, tüm riskleri alarak… Kurtarmak için bir şeyleri sorumluluk almak gerekir., tüm yükü omuzlarımıza alarak. Takdir beklemeden, teşekkür beklemeden sadece daha fazlası olmak için çalışmak gerekir. Sadece daha fazlası olmak… Belki de tarih yazmak…

Yeşil sahaların yeşilini göremediğimiz yıllardan devam ediyoruz. Lefter. Fark yaratmak yetmez bazen, bazen tarih yazmak da gerekir. «Ver leftere, yazsın deftere» yetmez bazen, «bitti kalem, doldu defter; efsaneler ölmez lefter» diye haykırmak gerekir on binlerce ağızdan bazen. İyi insan olmakla, doğru insan olmakla, kendini adamakla olur tarih yazmak ve tarihte yer almak. İnsanlığı, dostluğu, samimiyeti, içtenliği, değerlerimizi yazmaktır esasen tarih yazmak.

Yeşil sahalardan Yeşilçam’a geçiyoruz şimdi. Çocukluğumuzun Adile teyzesi, sadece Hababam’ın değil tüm öğrencilerin Hafize Ana’sı. Onu her zaman gülüşü, sıcaklığı ve içtenliği ile hatırlıyoruz. Sıcacık ve içten olmak ne kadar önemli? Güler yüzlü olmak, insanlara sıcak ve içten bir tebessümle yaklaşmak… Hafızalara böyle kazınmak…

Sonra birbirimize tutunmak ne kadar önemli? Rıfat Ilgaz’dan Ertem Eğilmez’e samimiyetin aktarımı ne kadar önemli ilham alabilmek için? İnovasyonun yeşereceği bir iklim için birbirimize tutunmak ne kadar önemli? Bir olmak, birlik olmak, ekip olmak, takım olmak ne kadar önemli? Zorlukları aşmak için farklı beyinlerdeki nöronları birbirilerine bağlayacak köprüleri kurmak ne kadar önemli? Tutmaktan, tutunmaktan ve tutulmaktan bahsediyorum. Tutkunuzu bulmaktan, peşinde yılmadan koşmaktan bahsediyorum. Acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle, sevinciyle birbirimize tutunmaktan bahsediyorum, menfaat çatışmalarından veya menfaat birlikteliklerinden değil. Umarsızca, hesapsızca dosdoğru bir çizgi çizmekten. İz bırakmaktan, imza atmaktan, insanlara dokunmaktan bahsediyorum… Hayata Vecihi edasıyla bakabilen bir aykırılığın stratejisini yazmaktan bahsediyorum… Vecihi Hürkuşları Nuri Demirağları çıkaracak bir inovasyon iklimini oluşturmaya okullardan başlayabiliriz…

Okullarda inovasyon iklimini oluşturmak için okulu yeniden tanımlamak gerekir mi? Bir Mahmut Hoca’ya mı ihtiyacımız var? Yoksa daha fazlası olmaya mı? Okul nedir? Ne değildir Okul? Hayatı ezberden ibaret sayıp, çoktan seçmeli sınavlara endekslenen taş yığınları mıdır okul? Teknolojinin giremediği yerler mi yoksa teknolojinin efsaneleştirildiği yerler midir okul? Ne yazık ki hiçbirine okul diyemiyoruz. Öğrenmenin olmadığı yerler ihtişamlı vitrinlerden ibarettir. Okul artık algıladığımız «okul» kavramından daha fazlası olmak zorundadır; yaşamın ta kendisi olan, teknolojiyi ihtiyaç ve pedagoji odaklı olarak kutsal merak ile bezeyen, inovasyona odaklanmış bir öğrenme ekosistemidir Okul.

Okul 4.0 a hoş geldiniz. Karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, duygusal zeka, bilişsel esneklik vb. becerilerin kutsandığı okullara yani İnovasyon Odaklı Okul Yönetim Modeline hoş geldiniz. Başka şansımız yok, İnovasyon ve Tasarım’ın birlikte teknoloji ile harmanlandığı bir öğrenme ekosistemini okullarımızda kurmak için kaybedecek başka vaktimiz yok. Bir okuldan daha fazlası olmak için, bir öğretmenden daha fazlası olmak için, bir yöneticiden, bir liderden daha fazlası olmak için neyi bekliyoruz?

İnovasyona odaklandığınızda yapabileceklerinizin sınırı yok. İşinizin delisi olduğunuzda başaracaklarınızın sınırı yok. Öğretmenlerinize amirlik yerine yol arkadaşlığı yaptığınızda dokunabileceğiniz hayatların sınırı yok. İçten, samimi, tutkulu, doğru olduğunuzda aşamayacağınız engel yok. Stratejik bir aykırılık ile fark yaratmanızın sınırı yok. İnsanlara değer vermekten, ilham vermekten ve onları anlamaya başlamaktan bahsediyorum. Tüm ezberleri bozmaktan, okulları yaşamın ta kendisi haline getirmekten, robotları kodlamanın daha fazlasından hayatı kodlamaktan, sunum yapmanın daha fazlasından özgürce kendini ifade edebilmekten, müzik notalarını öğrenmenin daha fazlasından şehrin orta yerinde flashmob gösterisi yapabilecek özgüveni kazanmaktan, uygulamalı derslerden daha fazlasından okulları MAKER panayırlarına dönüştürmekten, veli toplantılarının daha fazlasından güneşin doğuşunu yüzlerce veli, öğrenci ve öğretmenle birlikte okulunuzun bahçesinde kurduğunuz MAKER kampından izlemekten bahsediyorum, seminer ve konferansların daha fazlasından TEDx i yaşamaktan bahsediyorum. Fark yaratan okullar için, fark yaratmaya var mısınız?

Konuşmanın videosuna ise BURADAN ulaşabilirsiniz…

You may also like

Yorum Yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Çerezler (cookie), bu web sitesini ve hizmetlerimizi daha etkin bir şekilde sunmamızı sağlamaktadır. Web sitemizi ziyaret ederek bu politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Kapat Oku